Mutluluk nedir? Haydi açıklamasına, felsefesine ve psikanalitik terapide nasıl yorumlandığına gelin birlikte bakalım.
Mutluluk altı temel duygumuzdan biridir. Ama öfke, korku, üzüntü, iğrenme ve kıskançlıktan farklı olarak bir pozitif duygudur. Alan yazınında yapılan araştırmalarda mutluluğun net bir tanımı bulunmamaktadır. Mutluluğun tanımına yönelik yaklaşımlara bakıldığında; ilk olarak mutluluğu kısa, anlık ve geçici bir duygu olarak tanımlayan hedonik yaklaşım bulunmaktadır. Diğer bir yaklaşım ise; mutluluğu uzun süreli hayat memnuniyeti ya da hayat boyu devam eden bir ferahlık olarak tanımlanmıştır.
Mutluluğa yaklaşımların temeli Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” kitabında karşımıza çıkmaktadır. Aristoteles’e göre bütün organizmalar kendi var olma potansiyellerini içinde taşırlar. Bu tıpkı meşe palamudunun meşe olma potansiyelini kendinden getirmesi gibidir. Palamut toprak, hava ve suyla beslenerek zaman içinde kendi potansiyelini gerçekleştirir ve büyük bir meşe ağacına dönüşür. İnsan da potansiyelini doğuştan itibaren kendinde taşımakta ve çevresinden beslenerek bu potansiyeli zaman içinde gerçekleştirmektedir. Kişinin mutluluk arayışı kendi potansiyelini gerçekleştirmesiyle iç̧ içe geçmektedir. Mutluluk iyi hissetmek, memnuniyet ve keyif almak değildir. Bunlar gelip geçicidir. Asıl mutluluk incindiğimizde ya da hayat bize kötü davrandığında da orada olan mutluluktur. İnsan ilerlediği, geliştiği ve kendi potansiyelini gerçekleştirdiği ölçüde iyi bir hayata sahip olacaktır. Erdemli yaşam “altın oran” a bağlı kalan yaşamdır; bu da her türlü ihtiyacın ortalama seviyede karşılanması ve ortalama derecede gerçek ya da görünen ihtiyaçlara cevap verilmesi anlamına gelmektedir. Bu yaklaşıma göre iyi bir şeyin fazlası yoktur ve her kişi kendisi için doğru oranda seçmekten sorumludur (Franklin, 2010).
Psikanalisttik yaklaşım ise: Doğduğu andan itibaren acı ve hayal kırıklıklarıyla yüzleşmeye başlayan insan, hayatta baş edilmesi zor görevlerle mücadele ederken silinmesi güç̧ yaralar alır. Psikanalitik terapinin kurucusu olan Sigmund Freud, yaşamın mutsuzluklarla dolu olduğuna ve insanın daimi acısına işaret ederek acının ve mutluluğun sürekli etkileşiminden bahseder. Freud’a göre insanın daimi acısı onu mutluluk arayışına iter, mutluluğu bulan insan onu korumaya ve saklamaya çalışır ancak tüm bu çabaları onu daimi mutsuzluğuna geri döndürmekten başka bir işe yaramaz, zira mutluluk anında yaşanan ve zaman içinde kaybolan bir duygudur.
Analitik Terapide Mutluluk
Terapiye gelen danışanların büyük çoğunluğu mutluluk yada mutsuzluk ile ilgili problemlerle gelmektedirler. Terapi arayışı aslında mutlu olmak ya da en azından daha az mutsuz olmak arayışıdır diyebiliriz.
Freud bir terapi sürecini, eğer danışan terapiyi tamamladıktan sonra çalışabilir ve sevebilir duruma gelirse başarılı bulduğunu söyler. Diğer taraftan Freud’un mutlak mutluluğa inancı yoktur. Psikanalitik ekol de benzer bir görüşü görüştedir. Terapiyle mutsuzluk azaltılabilir ya da acılar hafifletilebilir belki ama bu, danışanın, mutluluğa kavuşacağı anlamına gelmeyebilir (Jacobsen, 2007). Freud, psikanalizde amacın, histerik acıyı -derin acıları- sıradan mutsuzluğa dönüştürmek olduğunu söyler. Psikanaliz de Freud’a paralel bir şekilde kişinin terapiyle birlikte sıradan mutsuzlukla mücadele etme konusunda daha donanımlı hale geleceğini savunmaktadır. Sağlıklı bir ruhsallık sayesinde ileride yaşayacağınız mutsuzluklarla mücadele edebileceğiniz bir zırhınız olacaktır.
Yazar: Uzman Klinik Psikolog Zehra ÇELTEKLİGİL
Kaynaklar
Franklin, S. (2010). The psychology of happiness: A good human life. Cambrige: Cambrige University Press.
Jacobsen, B. (2007). What is happiness? The concept of happiness in existential psychology and therapy. Existential Analysis 18, 39-50.
Editör: Klinik Psikolog Eda ÖZTÜRK BELET
コメント